2. Göbeklitepe vs Maslak
BAU Eğitim Teknolojileri Doktora Pr. | Biliş Öğrenme ve Teknoloji 01.03.2024 tarihli dersi için yazılmıştır.
Bu hafta Dr. Kerem Dündar hocamızın dersimize konuk olmasıyla beynin temellerine doğru örnek olaylarla birlikte, çok değerli paylaşımlarda bulunduk.
Konuya en temelinden başladık. DNA genetik bilgilerimizi taşıyor. DNA, genler ve kromozomlar aracılığıyla genetik aktarımımızı sağlıyor.
"Peki genler bizim neyimize karar veriyor?"
Biliş tüm hayvanlarda var deniyor bir çok hipoteze göre, bir çok hipoteze göre de biliş sadece insanlara özgü kabul ediliyor. Kerem hocanın da belirttiği gibi aslında her hayvanda bir biliş düzeyi mevcut olabilir ancak insanınki hepsinden daha farklı ve gelişmiş düzeydedir. Ayrıca insanın biliş düzeyi öğrenmeyle pekiştirilebilir. İlkel canlı genetik tarafından oluşturuluyor, gelişmiş canlıyı ise biz eğiterek oluşturmayı hedefliyoruz. İnsan dediğimiz şey, genetiğin değil eğitimin sonucundur. İnsan aslında genetik olarak maymuna çok yakın ama sonrası eğitim.
"Göbeklitepe'de doğan çocuk ile Maslak'ta doğan çocuk arasındaki fark nedir?"
Genetik gelişmişlik olarak bir fark olmasa da, maslakta doğan çocuğa Göbeklitepe''de doğan çocuktan itibaren olan tarihsel gelişimi aktarırsak o çocuk o zaman bugünün çocuğu olabilir. Göbeklitepe'den bu güne kadar olan insanın tarihsel yolculuğunu insana aktarmaya eğitim diyoruz. Eğitim bizi genetik kaderimizden kurtaran şeydir. Eğitebileceğimiz tek organ ise beynimiz.
"Eğitim mi yoksa genetik mi bizi biz yapar?"
Bir insana karşıdan baktığımızda göremediğimiz şeyler öğrenilen şeyler, görebildiğimiz şeyler ise kalıtsal özelliklerdir.
Kerem hocamızın bizimle paylaştığı örnek olaylarda yer alan bir maymun gözleminde, araştırmacı maymuna bir etiket verir, maymundan geri vermesini bekler. Karşılığında salatalık alır. video
Yan kafesteki maymun aynı işi yapar ve üzüm alır. Aynı işi yapan iki maymun arasındaki karşılığında aldığı ücret, aslında eğitime ihtiyaç duymaksızın bir maymunun bile adaletsizliğe dair farkı anlayabileceği türden.
Eğitim almasak bile, bir ücret karşılığı bir işte çalışabilirdik, eşit işe eşit ücret var mı karşılaştırabilirdik, iş arkadaşım ne kadar ücret alıyor dikkat edebilirdik, beklentimiz karşılanmıyorsa depresyona girebilirdik, depresyona girdikten sonra yine acaba hak ettiğimiz ücreti alabilecek miyiz diye umutlanabilirdik. Bunların hiç birini düşünmek için insan olmaya ya da eğitim almaya ihtiyacımız yok. Bu sebeple çağımızda eğitim almadan bile hayatta kalan çok büyük bir kitle var.
Harari'ye göre 8 Milyar memeli beyni ile hayatta kalan insan var. Deneyin devamında, maymunları arkadaş olmaları için sosyal ortamlarda eğlendiriyorlar. Sonrasında bir maymun diğeri yemeden kendi üzümünü yemeyebiliyor. Bu bağlamda aslında sosyalleşme ve sosyal eğitim aslında bizi geliştiren şey, Bizden önce yaşamış türdaşımızın tecrübelerinden etkilenerek günümüzü yaşamaktayız. Akabinde geleceğe dair bir çalışmada bulunuyoruz. Bu şekilde de insanlık gelişiyor. Diğer canlılar bunu yapamıyor, sadece insan bunu gerçekleştirebiliyor. Bu da insanı doğada dominant gene sahip canlı yapıyor.
Çağlar boyu aslında beyine ait pek çok görev vücudun farklı organlarına dağıtılmış ve beyne gereken önem nedense pek verilmemiş. Hatta yapılan bir araştırmada, Amerikalılar %68 oranında kalbimizle aşık olduğumuzu düşünmekteler. Beyinin aslında yüzyıllarca anlamı olmamış.
Eski Mısırda ölenler mumyalanırken tüm iç organları çıkarılıp ayrı ayrı kaplara konurken, kalp çıkarılmaz, vücudun içinde bırakılırmış. Ruhun kalpte saklandığı ve yeniden canlandığında kalp aracılığıyla vücuda döneceğine inanılırmış. Beyin ise içerisinde çok fazla su olduğundan ve mumyalanamadığından atılmaktaymış.
"Ruhun varlığı zihin olarak tanımlanmaktadır."
"Zihnimizin kolektif davranışı ise bilincimizi oluşturmaktadır."
Bu sebeple insan olmak şu demek;
1. Ben hayatta mıyım? evet, (beyin sapı)
2. O zaman canımın istediğini yapabilirim. (Memeli düşüncesi) (Limbik sistem)
3.Her zaman canının istediğini yapamazsın. Bazen canın istemese de yapmalısın. (İnsan olmak, Frontal lob)
Yani insan olarak maymundan farkımız, frontal korkteksimiz. Frontal korteks sayesinde sosyal bir canlıyız. Doğanın kendi içindeki dengesi ile insanın dominant tür olması tüm bu sosyallik sayesinde insan kendini doğanın içinden çıkarmış oluyor. Bir alanda eğitim almadıysak o alanda ilkel davranışlar sergileriz. Aslında hepimizin ilkel olduğu alanlar var.
Yetenek aslında önemli olan değil, önemli olan yetkinlik. Yeteneğin kullanılabilir olmasına yetkinlik diyoruz. Eğitim ve öğretim yeteneğine göre değil aslında yetkinliğe bağlı olmalı.
"Peki ya herkesten her şey olur mu?"
Kerem hocanın bize sunduğu paylaşımlara göre; toplumda zeka düzeyleri, normal dağılıma uyarak %2,5 zeka geriliğine sahip ve %2.5 ileri zeka düzeyine sahip insanlarla birlikte dağılım gösteriyor. Bu iki uç dışında kalan normallik eğrisinin ortasında kalan bireyler ile her şey olabilir. Çünkü bu iki uç özel eğitim gerektirir.
Algı, duyular aracılığıyla gelen farklı dalga boyunda bilgileri almak ve beynimizin içinde bir dünya yaratmaktır. Aslında herkesin hayattan algıladığı farklılaşabiliyor. Bir kırmızı renge bakıp farklı tonların kişiden kişiye değişmesi gibi. Algı öğrendiklerimize ve çevremizdekilere göre değişebilmektedir. Bu bağlamda beynin sürekli bir karşılaştırma yaptığını söyleyebiliriz. Bunun sonucunda da bir algı yaratıyor. Bu algının kişiden kişiye göre değişimini bir standarda uydurabilmek amacıyla "ceteris paribus" yani tüm durumlar sabitken algıyı tanımlamaya ve genelleştirmeye yarayan bir yol kullanılıyor. Bu bağlamda sabit koşullarda sabit referansla karşılaştırmalar yapmaya bilim, bu yöndeki araştırmalarla bilimi geliştirmeye ve öğretmeye de bilimsel eğitim diyoruz.
"Neden bilim yapıyoruz?"
Bilim bizi uzlaştırmak için yapılıyor. Biz algılarımızla sohbet etmek yerine bilgilerimizle sohbet etmeye başladığımızda işin rengi değişiyor. İnanç ve bilim bu yüzden çatışıyor. Kerem hocamız bu konudaki paylaşımını şu cümlelerle ifade etmişti:
"İnanç üzerine eğitim insanları uzaklaştırır. Bilimsel eğitim insanları uzlaştırır. "
İnsan beyni dört ortamda insan gibi değil memeli davranışı gösterir.
- Beyin güvenilir olmayan ortamda insan gibi çalışmıyor.
- Beyin özgüven bozulunca çalışmıyor.
- Beyin hayret etmiyorsa çalışmıyor.
- Beyin ayıp algısı, utanma ve çekinme varsa çalışmıyor.
Bu durumlarla karşılaştığında insan beyninin en büyük meziyetlerinden olan yaratıcılık engellenmiş oluyor. Özetle aslında yeni bilgiler öğretmeyi hedeflediğimiz ortamlarda bu özellikleri göz önünde bulundurulmalıyız.
KAYNAKÇA
- https://www.youtube.com/watch?v=4gy06sP6ZJc&ab_channel=AhmetFarukDemircio%C4%9Flu
- Bahçeşehir Üniversitesi | Eğitim Teknolojileri Doktora Pr. Biliş, Öğrenme ve Teknoloji dersinde misafirimiz Dr. Kerem Dündar ile söyleşimizden alıntılar yapılmıştır. Bu verimli sohbet için kendisine çok teşekkür ederim.

Yorumlar
Yorum Gönder